ERZURUM (AA) - Klasik Türk edebiyatının en önemli şairlerinden olan, Osmanlı'da dört padişahın saltanatına tanık olup devlet erkanının takdirini kazanan Nefi, vefatının 384. yılında rahmet ve minnetle anılıyor.
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nazire Erbay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, klasik Türk edebiyatının bir medeniyet edebiyatı olduğunu, bunda dil başta olmak üzere birçok kültürel faktörün etkisinin bulunduğunu söyledi.
Nefi'nin de bu medeniyet edebiyatının oluşmasında rol alan önemli sanatkarlardan biri olduğunu vurgulayan Erbay, "Nefi'nin, Erzurum'un Hasankale, şu anki ismiyle Pasinler ilçesinde 1572'li yıllarda doğduğunu tahmin ediyoruz. Nefi, ilk öğrenimini biraz Hasankale civarında geçirdi, en büyük şansı Erzurum'a gelen Gelibolulu Ali ile tanışmasıdır." dedi.
Nefi'nin, edebi noktada kendini gösterme anlamında Gelibolulu Ali ile tanışmasıyla şansının döndüğünü ifade eden Erbay, "Asıl ismi Ömer olan Nefi, ilk olarak kendine 'Darri' mahlasını seçiyor. Gelibolulu Ali, bu, 'işe yaramaz' manasına geldiği için beğenmiyor. Sonra faydalı anlamına gelen 'Nefi' mahlasını seçiyor ve Gelibolulu Ali ona bu mahlası veriyor." diye konuştu.
Erbay, Nefi'nin daha sonra İstanbul'a giderek devletin çeşitli kademelerinde görev yaptığını belirterek, Nefi'nin Osmanlı sultanlarından 1. Ahmet, 2. Osman, 1. Mustafa ve en çok da 4. Murat zamanında kendini şairlik anlamında gösterdiğini dile getirdi.
"Sözünü sakınmayan şair"Nefi'nin çok hareketli ve canlı bir hayatı olduğunu aktaran Erbay, konuşmasına şöyle devam etti:
"Sözünü ve gözünü budaktan sakınmayan bir şair. Dolayısıyla klasik Türk edebiyatında daha çok hicivleriyle, kasideleriyle öne çıkıyor. Nefi'nin hakikaten hicivlerindeki o ağır dilini, hatta babasını bile eleştiren dilini, gazellerinde son derece nahif, estetik ve lirik şekilde kullandığını söyleyebiliriz. Benim bu noktada bir serzenişim olacak. Nefi, eğer batı kültüründe yetişmiş, batıya mensup sanatkar olsaydı, sanırım çok çok farklı yeni nesillere tanıtılırdı. Neden? Çünkü Osmanlı edebiyatında ezber bilgi vardır. 'Osmanlı şairleri, sultanlara caize almak maksadıyla sadece eser ortaya koyarlar' düşüncesi hakimdir. Lakin Nefi öyle bir sanatkar ki bu kadar eser ortaya koyan birisi, devletin değişik makamlarında çok güzel caizeler alarak çok güzel yükselebilirdi. Ama Nefi, bunu tercih etmiyor, 4. Murat dahil olmak üzere babasını da hicveden şairdir."
Nefi'nin sözü çok iyi kullandığını anlatan Erbay, hiciv yazan şairin yeri geldiğinde fahriyeler ve methiyeler de kaleme aldığına işaret etti.
"Babasını bile eleştiren şair"Erbay, her dönemin kendi şartlarında değerlendirilmesini isteyerek, "Nefi'nin hicivlerinde kimseye acımadığı söylenir. 'Babasını bile eleştiren şair' derler ama onun alt metnine baktığınız zaman babası Nefi'nin çocukluğunda onları terk edip gidiyor, Kırım Hanı'nın yardımcısı oluyor. Kendileri Anadolu'da fakirlik içinde yaşarken, babasının gidişi tabi büyük bir travma yaratıyor. Babasını da hicvetmesi bundan mütevellit." diye konuştu.
"Övgüleri de yergileri de uç noktadaydı"Bu tür büyük sanatkarların kıymetinin bilinmediğinden yakınan Erbay, şunları kaydetti:
"Batılılaşma süreciyle 7 asırlık edebiyata olan bakışımız, hakikaten daha farklı olmuş. Neden? Çünkü bu edebiyat, medeniyet kurmuş bir edebiyat. Sen batılılaşma süreciyle batıya ait olanları eğer tabiri caizse monte etmeye çalışırsan o zaman yeni bir medeniyet ya da kurulmuş medeniyetin üzerine kiremitleri inşa edemezsin. Nefi, eserlerinden gördüğümüz kadarıyla çok yönlü bir sanatkar. Mesela Mevlana Celaleddin Rumi için şiir kaleme alması, Farsça şiirlerinde samimi bir tasavvuf tavrı ile mevlevi dedelerinden feyiz aldığını ifade etmesi, Arapça, Farsça bilgisi ve bu dillerde metinler ortaya koyması, hem lirik hem hiciv türünde eserler ortaya koyması ile çok yönlü sanatkardır. Nefi, övgülerinde de yergilerinde de uç noktada olan bir sanatkardır."
Doç. Dr. Erbay, Nefi, Baki, Usulü, Mesihi gibi bir çok sanatkarın, edebiyat tarihlerinde daha çok yer alması temennisinde bulundu.
Nefi'nin öz geçmişiErzurum'un Pasinler ilçesinde dünyaya gelen 17. yüzyıl klasik Türk edebiyatı dönemi şairlerinden Nefi'nin kesin doğum tarihi bilinmiyor ancak 1572 yılında dünyaya geldiği tahmin ediliyor.
Kaynaklarda ismi "Ömer Bey" ve "Nefi Ömer Efendi" olarak geçen şairin babası, Kırım Hanı'na nedimlik yapan Mehmet Bey'dir. Sihamı Kaza adlı hiciv mecmuasında şairin kendi babasını yerdiği şiirinde, babası Mehmet Bey'in Kırım'a giderek Han'a hizmeti dolayısıyla rahat yaşam sürdüğü ancak ardında bıraktığı Nefi ve ailesini yoksul ve korumasız bıraktığı anlaşılıyor.
Eğitim hayatına Pasinler'de başlayıp Erzurum'da devam eden ve iyi derecede Farsça bilen Nefi'nin nasıl öğrenim gördüğü bilinmiyor. Nefi'nin Fars diliyle yazdığı Divan'ı, onun üst seviyede öğrenim gördüğünün belgesidir.
İran edebiyatının tanınmış şairlerini takip eden Nefi, olgunluk döneminde "Anadolu'da şiir üstadı benim" iddiasıyla İran şairleriyle yarışır. Şairin "Nefi" mahlasının, Erzurum'da tanıştığı Gelibolulu Ali tarafından verildiği, Ali vasfında yazdığı "Sühan" redifli manzumesinde kaydedilmiştir.
"Ölümüyle ilgili birçok rivayet var"Nefi, 1603'ten sonra Sultan 1. Ahmet'in saltanatının ilk yıllarında İstanbul'a gider ve hayatının yaklaşık 30 yılını burada geçirir.
İstanbul'da devletin çeşitli kademelerinde memurluk yapan Nefi, dört ayrı padişahın saltanatına tanık olup devlet erkanının takdirini kazanmış şairlerdendir.
Hayatını 27 Ocak 1635 yılında kaybeden Nefi'nin ölümüyle ilgili birçok rivayet bulunmaktadır.
Bir rivayete göre 4. Murat, Nefi'den hiciv yazmamasını rica etti. Her ne kadar Nefi padişah 4. Murat'a bu konuda söz verse de kalemini durduramayıp Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme aldı. Bu hicviyesinden ötürü Nefi, 27 Ocak 1635'te sarayın odunluğunda kementle boğularak 63 yaşında öldürüldü, sonra cesedi İstanbul Boğazı'nda denize atıldı.
Şairin ismi memleketi Erzurum'da Şair Nefi Ortaokulunda yaşatılıyor.