ANKARA (AA) - Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Erkan Kıdeyş, Türkiye'nin ev sahipliğinde Antalya'da düzenlenen Barselona Sözleşmesi, Akdeniz Eylem Planı 22. Taraflar Konferansı'nda (COP22) AA muhabirine, Akdeniz'de yıllardır süre gelen kirliliğin nedenlerine ve çözümlerine ilişkin bilgi verdi.
COP22'nin Akdeniz'in sorunlarına çözüm bulunması açısından önemli olduğuna işaret eden Kıdeyş, Türkiye'nin, son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın başlattığı, gerek Sıfır Atık gerekse Sıfır Atık Mavi gibi önemli projelerle pek çok ülkeye öncülük etme potansiyeli olduğunu belirtti.
Kıdeyş, Akdeniz Eylem Planı'nın en önemli özelliğinin, Akdeniz'e kıyısı olan 25 ülkenin bir araya gelerek ortak deniz havzasında tedbir ve karar alması olduğunu belirterek, sınırların olmadığı denizlerdeki problemlerin, ancak tüm kıyıdaş ülkelerin ortak tavır almasıyla çözülebileceğini söyledi.
Akdeniz Eylem Planı kapsamında, Akdeniz'de farklı kirlilik sorunlarının çözümü ve uygulanmasına yönelik ilerleme kaydedildiğini, bazı sorunlar çözülürken, yeni ortaya çıkan problemlerle karşı karşıya kalındığını dile getiren Kıdeyş, dünyanın en büyük problemi olan iklim değişikliğinin, denizdeki biyoçeşitliliği örneği görülmemiş şekilde azaltabileceğini ifade etti.
"Yerli türler yok olursa ekosistem bozulur"Kıdeyş, dünyanın yüzde 70'inin deniz olduğunu belirterek, kıtalar gibi deniz suyu sıcaklığının da arttığını söyledi.
Deniz suyunun ısınması ve karbondioksit miktarının artmasının iki ayrı problem olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Kıdeyş, karbondioksit artışı nedeniyle artan asitleşmeyi şu örnekle açıkladı:
"Denizde fitoplankton denilen yüzlerce çeşit tek hücreli bitkiler var. Aldığımız her iki nefesten bir tanesini denizlerdeki bu canlılara borçluyuz. Tek hücreli, gözle görmediğimiz bu canlılar, karadaki ağaçlar ve otlar, yani tüm bitkiler kadar oksijen üretimi yapıyorlar. Bu nedenle bu canlılar çok önemli. Bu canlıların bir kısmının kabuğu yani hücre duvarı, kalsiyum karbonattan oluşuyor. Denizler, asitleştikçe bu canlıların kabukları inceliyor. Ayrıca, mercanlar, deniz kestaneleri, salyangozlar gibi başka deniz canlılarının da kabuğu kalsiyum karbonattan oluşuyor. Dolayısıyla bu canlılar da asitleşmeden olumsuz etkileniyor. İklim değişikliği ve küresel ısınma, özellikle hem gelişmiş ülkelerin ve hem de Türkiye'nin radikal tedbirler almasını gerektiren bir problem."
İstilacı türlerin sayısının artmasının da Akdeniz için önemli problemlerin başında geldiğini, istilacı deniz canlılarının gerek gemilerin altına yapışarak ve gerekse Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz'e ulaştığını belirten Kıdeyş, "Bunu engellemenin yolu çok zor. Ama yeni türlerin taşınmasının bir şekilde durdurulması gerekiyor. Ayrıca mevcut istilacı türlerin de sayısının azaltılması için bilimsel araştırmaya dayalı tedbirlerin geliştirilmesi önemli. Yerli türler yok olursa ekosistem bozulur." dedi.
"Kıyıdan 65-100 metrelik bir mesafede hiçbir yapılaşmaya izin verilmemeli"Kıdeyş, denizlerin en büyük sorunlarından bir tanesinin de deniz çöpü olduğunun altını çizdi.
Çöplerin denizlere, büyük ölçüde nehirler vasıtasıyla taşındığını, çöp kirliliğinin denize ulaşmadan nehirlerden toplanmasının önemli olacağını vurgulayan Prof. Dr. Kıdeyş, şunları kaydetti:
"Denizlere giden çöpler, büyük ölçüde nehirlerden taşınıyor. Akdeniz'de mikroplastik kirliliği her geçen gün artıyor. Akdeniz'deki en önemli sorunlardan biri bu. Bir adet büyük çöp, bir hayvanın ölümüne neden olabilirken, bir büyük çöpün parçalanması sonrası ortaya çıkan yüzlerce, binlerce mikroplastikleri ise planktondan balinaya pek çok deniz canlısı tüketebiliyor. Mikroplastikler, ayrıca besin zinciri yoluyla da birçok deniz canlısında birikebiliyor. Analiz ettiğimiz balıkların çoğunun mide ve bağırsağında, midyelerde mikroplastik buluyoruz. Mikroplastiklerin balık ya da midye tüketen insanlara da geçme olasılığı söz konusu. Mikroplastik sorunun çözümünde, sadece devlet kurumlarına değil, her bir bireye de önemli görevler düşüyor."
Kıdeyş, Akdeniz'i korumak için deniz koruma alanlarının da artırılması gerektiğine işaret ederek, Türkiye'nin sahillerinin çok değerli olduğunu, kıyıdan 65-100 metrelik bir mesafede hiçbir yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiğini savundu.
"Zaten BM Akdeniz Eylem Planı'nın koyduğu kural, kıyıya 100 metre mesafeye kadar yapılaşmaya müsaade edilmemesi yönünde." bilgisini veren Kıdeyş, şöyle konuştu:
"Burası kaya, ne işe yarar, diye düşünmemek lazım. Bazılarının altında mağaralar var ve oralar, Akdeniz fokunun üreme ve yaşam alanı. Kum zambakları da Akdeniz'in önemli endemik bitkilerinden. Ancak sahilde ot temizliği, taş temizliği, kumsal düzeltme gibi faaliyetler dolayısıyla bu zambaklar da çok azaldı."
Kıdeyş, iklim değişikliği ve deniz çöplerinin etkilerinin çocuk yaşta öğrenilmesi için ilkokul müfredatına girmesi gerektiğinin altını çizdi.