İSTANBUL (AA) - Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bağımlılıkta kişinin bağımlı olduğu maddenin esiri olduğunu belirterek, "Kişi, tedavi sonrasında stres yönetimini öğrenirse madde isteği geldiği zaman ne yapacağını biliyor." ifadelerini kullandı.
Üsküdar Üniversitesi açıklamasında görüşlerine yer verilen Tarhan, bağımlılığın İngilizce'deki karşılığının addiction olduğunu aktararak, "Addiction'ın Türkçe'deki karşılığı bağımlılık değil, 'tutsaklık'. Maddenin esiri oluyorsunuz. Kendi öz iradenizle değil, madde sizin hayatınızda ön plana geçiyor. Madde sizi yönetiyor. Bu durum da bağımlı ve tutsak oldunuz demek oluyor. Tutsaklık, en şiddetli olanı. Daha sonra 'dependence' var yani 'bağlılık'. Bu biraz daha zayıf bağımlılıktır. Fizyolojik bağımlılık, psikolojik bağımlılık tarzındadır." değerlendirmesinde bulundu.
Bağımlılığın genellikle düzelebilen bir beyin hastalığı olduğunu belirten Tarhan, şunları kaydetti:
"Tam iyileşmiyor ama düzeliyor. Kişi, hastalığı geçirdikten sonra, eğer yaşam şartlarını uygun hale getirirse bir daha hiç nüksetmeyebilir. Ama her zaman nüks potansiyeli olan bir hastalık. Atak düzeliyor, kişi bağımlılıktan kurtuluyor. Mesela kişi, bir kere bağımlılıktan kurtuluyor. Anne ve babası ayrılıyor, üzülüyor. Babasının yanında kalıyor. Babası onunla suçluluk duygusunu uyandırıcı, yargılayıcı konuşmalar ve duygu sömürüsü yapıyor.
Çocuk, buna üzülüyor. Yolda giderken babası aklına geliyor. Bıraktığı maddeyi, hemen orada tekrar alıveriyor. Neden? Çünkü beynimiz stres altında seratonin maddesi üretiyor. Seratonin azalıyor, azalınca self medikasyon dediğimiz, kendi kendini rahatlatma, kendi kendini tedavi etme davranışıyla seratonini artıran bir arayış içine geliyor."
Tarhan, beynin öğrendiği en kolay yolun, elinin altında olan bir maddeyi almak ve ona yönelmek olduğunu belirterek, "Kişi, tedavi sonrasında stres yönetimini öğrenirse, böyle durumlarda herhangi bir şekilde madde isteği geldiği zaman ne yapacağını biliyor. O nedenle bağımlılık tedavisinde psiko eğitimi almış olması lazım. Kişinin kriz anını yönetebiliyor olması gerekiyor ki hastane de bunu yapıyoruz.
Kişi krizi yönetemediği için tekrar maddeye başlıyor. Onun için madde bağımlılığı, kronik bir hastalık olarak kabul ediliyor. Kişi, şeker hastası oluyor. Şeker hastası olduğunu öğrendikten sonra, yediğine, içtiğine, kalktığına dikkat ediyor. Şeker, artık onun için hayatında sorun olmuyor. Akıllı kişiler, yaşamını ona göre ayarlıyor. Maddeyi bırakanlar da hastanelerde tedavi oluyor." değerlendirmesinde bulundu.
- "Tedavi sonrası takip önemli"
Madde bırakma tedavisinin çeşitli yöntemlerle kolay bir şekilde olduğunu kaydeden Tarhan, "Tedavi sonrası takip önemli. Günümüzde dijital takip sistemleri var. Hasta kontrole gelmediği zaman, telefonuna mesaj gidiyor. Hasta da hazır oluyor. Bir nevi müdahale ediliyor. Hemen uzman yardımı alınıyor. Biz hastane yönetim sistemi patentini aldık. Bunu uygulayacağız. Şu an akıllı telefonlar üzerinde uygulama olmadan bu takibi gerçekleştiriyoruz." ifadelerini kullandı.
- "Kişinin yaşam amacının olması önemli"
Madde kullanımında çocukluk çağı travmalarından sonra kronik depresyonu olanların yatkın olduğunu belirten Tarhan, "Orta şiddette depresyon ve mutlu olmayı başaramayan mutsuz, karamsar, pesimistik kişilerdir. Bu kişiler devamlı stres halinde olduğu için maddeyi bir sığınak ya da sığınacak liman gibi görüyorlar. Maddeyle kendilerini kandırırlar. Sahte bir rahatlatıcıdır. Beyine sahte bir rüşvet veriyor ve o anlık rahatlıyor. Maddenin tesiri daha kötü oluyor tabi." ifadelerini kullandı.
Tarhan, bağımlılığın gelişmesinde yanlış anlam arayışının da etkili olduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Kişinin yaşam amacının olması önemli. Bağımlı hastaların bir kısmında anlam arayışı eksikliği olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Yaşamak için nedeni olmamak demek hayatta yaşamak için anlamının olmaması demek. Gelecek ile ilgili hedefinin planlı olmaması demek. Anomi yani normsuzlık bu çağın hastalığı. Sonuçta bağımlılıkta kişinin yaşam felsefesi önemli.
Bağımlılık, karaciğer, kalp, mide ve bağırsak olmak üzere pek çok organa zarar veriyor. En çok da beyinde hasar oluyor. Beyinde hafıza bozuklukları oluyor. Beyindeki bozulan alanlara göre uzun süredir madde kullanan kişilerde erken bunama olur çünkü beyin küçülüyor. Alkol, bağımlılığa yol açan toksik maddelerin tümü hücre zehridir. Bunlar beyin hücrelerini zehirliyorlar. Beyinde gerekli olan tüm kimyasalları kana pompalıyorlar, geçici bir doping gibi rahatlıyor. Kişi madde kullandıktan sonraki üç hafta kötü oluyor. Elini kaldıracak hali kalmıyor.
Bağımlılığın en büyük belirtisi kontrol kaybı. Kişide kontrol kaybı varsa tanı koyuluyor. Kişi hayatı üzerinde ve maddeyle ilgili kontrolü kaybediyorsa bağımlılık başlamıştır. Kişinin bir maddeyi planladığından uzun süre kullanması, ailesini ihmal etmesi ve hayatının kontrolden çıkması dikkate alınmalıdır. "
- "Bağımlılıkta iç kontrol bozuluyor"
Bağımlılıkta kişinin iç kontrolünün bozulduğunu kaydeden Tarhan, "Kişide iki türlü kontrol vardır: İç ve dış kontrol. İç kontrol kişinin kendi gemisinde kaptan olabilmesidir. Bir kimse kendinin kaptanı olamıyorsa ona yardımcı kaptan verilir. Bağımlılık tedavisinde de bu yaklaşım vardır. Dümen birdenbire elinden alınmaz önce yardımcı kaptan verilir. Hastaya terapi ve tedaviler uygulanır. Hasta arınır. Tedavinin ardından kendini kontrol edecek hale gelir. Hastaya bu süreçte yeniden maddeye başlaması halinde yaşayacağı olası sonuçlar anlatılır. Kişide farkındalık oluşturulur." ifadelerini kullandı.
Tarhan, bağımlılık tedavisinde aile desteğinin de önemli olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Burada ailelerin yaklaşımı ve sosyal destek çok önemlidir. Kliniklerde sosyal çalışmacılar vardır. Sosyal çalışmacı tedaviden sonra takibi yapar. Hastayı arar. Bu yapılmadığında bağımlılık yeniden nüksedebilir. Bağımlılık gelişiminde anne ve babanın ebeveynlik stili de önemli. Özellikle anne ve baba tutum hataları var. Sevgi çok, gevşek disiplin var ya da tutarsız disiplin var. Çocuk kurallı hayatı öğrenememiş, sorumluluk duygusunu öğrenememiş. Özgürlüğü öğrenmiş, sorumluluğu öğrenememiş. Sorumsuz yaşayınca da nerede duracağını bilmiyor. Dikkat eksikliği ve hiperaktiviye bağımlılıkta risk grubu oluşturur.
Bağımlılığın önlenmesinde alınacak koruma çalışmaları önemli. Birincil koruma için çalışma yapmak, ikincil koruma riskleri ortadan kaldıracak önlemleri almak, üçüncül koruma da nüksetmesini önlemektir. Üçüncül koruma maalesef Türkiye'de zayıftır. Bunları yapmadıkça bağımlılık grafik olarak hızla artıyor. Türkiye'de de artıyor, dünyada da artıyor ama Türkiye'deki dünyanın ortalamasından daha fazla artıyor."