ANKARA (AA) - KEMAL KARADAĞ - Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarının durdurulması, saldırıların dünya tarafından kınanması ve İsrail'in gerçekleştirdiği insan hakkı ihlallerine dikkati çekmek amacıyla aralarında Birleşmiş Milletlerin (BM) de bulunduğu uluslararası örgütlerle 100'ün üzerinde ülkeye mektup gönderdi.
Arslan, mektubunda, BM'nin, insanlığa büyük yıkımlar ve acılar yaşatan Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından uluslararası barış ve güvenliği korumak amacıyla oluşturulduğunu belirtti.
Uluslararası barışın korunmasının temel unsurlarından birisi olan temel insan haklarına ve özgürlüklere saygının geliştirilip güçlendirilmesinin BM'nin amaçlarından birisi olarak kabul edildiğini hatırlatan Arslan, "BM Şartı"nı kabul etmiş bütün devletlerin ve BM Teşkilatı'nın, "devletlerin egemen eşitliği", "devletlerin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına saygı", "Birleşmiş Milletler'in amaçları ile bağdaşmayacak biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmama" ilkelerine uygun hareket edeceklerini kabul ve ilan ettiğini aktardı.
Arslan, uluslararası barışı ve temel insani değerleri korumak için kurulan sistemin temelinde bulunan BM Güvenlik Konseyi'nde 5 daimi üye ülkenin her birine veto yetkisi verilmiş olmasının, barışın ve adaletin sağlanması maksadı ve "devletlerin egemen eşitliği" ilkesiyle çeliştiğini vurguladı.
TİHEK Başkanı Süleyman Arslan, daimi üyelerin belirlenmesinin bir seçime dayanmamasının, her birinin barışın korunmasına yönelik kararları tek başlarına engelleyebiliyor olmalarının ve aralarında İslam dünyasını temsilen hiçbir devletin bulunmamasının, söz konusu sistemin aynı zamanda tarafsızlık, çoğulculuk ve demokratiklik ilkelerine de aykırılığın açık kanıtı olduğu kaydetti.
-"Bu sistem, dünya barışını tehlikeye atmakta"
Esasen dünyada barışın ve insan haklarının korunması için kurulan yapının, barışın korunmasının ve insan haklarına saygının geliştirilmesinin önündeki en büyük engel haline geldiğini ifade eden Arslan, mektubuna şöyle devam etti:
"BM sistemi, kuruluşundan beri temel insan haklarına ihlali bir yöntem haline getirmiş İsrail'in gerçekleştirdiği ağır ve sistematik uluslararası hukuk ihlallerinin önüne geçememiş, Filistin halkının var olma hakkını ve diğer temel haklarını korumada bir başarısızlık örneği olmuştur. Bu sistem, İsrail'in hukuksuz uygulamalarına güç vermekte, insan hakları düzenine duyulan saygıyı ortadan kaldırmakta, dünya barışını ve BM'nin geleceğini de tehlikeye atmaktadır. İsrail, bu adaletsiz sistemden cesaret alarak, barış tesis edilememesinin, insan haklarına saygının güçlenmesinin ve BM sisteminin bir umut olmasının önündeki en büyük engellerden birisi olmuştur.
İsrail'in Filistin halkına ve ülkesine gerçekleştirdiği saldırılar, münferit saldırılar olmaktan ziyade, işgali genişletme amacının ve apartheid rejiminin birer parçası olarak uygulanmaktadır. Hukuk dışı gerekçelerle Filistin halkının mahalleleri boşaltılıp toprakları ilhak edilmekte, özel mülkleri yağmalanarak yasa dışı Yahudi yerleşimleri inşa edilmekte, yaşam hakları ihlal edilmekte, her türlü işkence ve kötü muameleye maruz bırakılmakta, seyahat özgürlükleri kısıtlanmakta, ibadet hürriyetleri engellenmekte, tüm dünya Müslümanlarınca kutsal sayılan mabetlerine zorla girilerek ibadet edenlere gaz ve ses bombalarıyla saldırılar düzenlenmektedir. İsrail polisince provokatif saldırılar gerçekleştirilmekte, Filistin halkınca meşru müdafaa kapsamında verilen cılız tepkiler ise işgalin sürdürülmesi ve soykırım yapmanın bir bahanesi olarak kullanılmaktadır."
Süleyman Arslan, İsrail'in her yıl ramazan ayında Filistin'de, Kudüs'te, Mescid-i Aksa'da saldırılar gerçekleştirdiğini, bu saldırıların işgal ve ilhaka dönüştürüldüğünü vurguladı.
- Gerçekleştirilen savaş suçu niteliğindeki saldırılar
Yahudi yerleşimcilerin, Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah Mahallesi'ni Filistinlilerden zorla alma girişiminin, kadın, çocuk, yaşlı, engelli farkı gözetilmeksizin bütün Filistinlilere yönelmiş acımasız bir saldırıya ve silahlı çatışmaya dönüştürüldüğünü vurgulayan Arslan, gerçekleştirilen savaş suçu niteliğindeki saldırıların, başta İslam dünyası olmak üzere bütün insanlığın vicdanının yaralanmasına yol açacak seviyeye ulaştığını belirtti.
Arslan, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgali ve Kudüs'ü başkent ilan etmesi üzerine BM Güvenlik Konseyi'nin, 20 Ağustos 1980'deki kararıyla, İsrail'in Kudüs'ü "tam ve birleşik" başkenti olarak ilan ettiği "Kudüs Yasası"nı uluslararası hukukun ihlali olarak kınadığını ve bu yasayı tanımadığını hatırlattı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, 6 Aralık 2017'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan kararına karşı sunulan ve BM Güvenlik Konseyi'nde 18 Aralık 2017'de görüşülen karar tasarısının, 15 üye ülkeden 14'ünün desteğini aldığına işaret eden Arslan, ancak bunun ABD'nin vetosu ile engellendiğini, bu oylamanın da tek bir ülkenin veto yetkisini kullanarak dünya milletlerinin iradesini geçersiz kılabildiğini gösterdiğini anlattı.
TİHEK Başkanı Arslan, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi tarafından BM Genel Kurulu'na sunulan tasarının, 21 Aralık 2017'de 9'a karşı 128 ülkenin desteğini aldığını, böylelikle bir kez daha Kudüs'ün İsrail'in başkenti yapılmasının yasa dışı ve geçersiz kabul edildiğini anımsattı.
- "ABD tarafından engellendi"
BM Güvenlik Konseyi'nin, İsrail'in Doğu Kudüs'te Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki Filistinli ailelerin zorla tahliyesiyle başlayan ve tırmanan gerginliği görüşmek için ikinci kez toplandığını belirten Arslan, İsrail ve Filistin'in "tam ölçekli bir savaşa doğru sürüklendiği" uyarısı yapan BM Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland'dan Doğu Kudüs'te artan gerginlik ve son gelişmeler hakkında brifing aldığını aktardı.
Arslan, BM Güvenlik Konseyi'nin, Doğu Kudüs'teki gerginlik ve Gazze'deki hava saldırılarından derin endişe duyan ve çatışmalara derhal son verilmesi çağrısında bulunan ortak bir açıklama yapmak istediğini, bunun, ABD tarafından engellendiğini belirtti.
Süleyman Arslan, mektubunda şunları kaydetti:
"İsrail'in İsrailli sivilleri işgal altındaki Filistin topraklarına yerleştirme ve Filistinlileri yerinden etme politikası, uluslararası insancıl hukukun temel kurallarını çiğnemektedir. Bu yolla, İsrail 1948'den bu yana Filistinlilerin topraklarının yüzde 90'ına el koymuş ve buralarda Yahudi kent ve beldeleri kurmuştur. Cenevre Sözleşmesi, 'İşgalci gücün, kendi sivil nüfusunu işgal ettiği topraklara taşımasını' ve 'Koruma altındaki sivilleri işgal altındaki topraklardan bireysel veya kitlesel boyutta zorla taşımasını ve bu topraklardan sınır dışı etmesini' yasaklar. Bu, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü gereğince bir savaş suçudur. Savaş suçları, soykırım suçları, insanlığa karşı suçlar ve saldırı suçlarını yargılamakla yetkili olan Uluslararası Ceza Mahkemesi de yakın zamanda, İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği eylemleri soruşturma yetkisine sahip olduğuna, yetkisinin Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü de kapsadığına karar vermiştir. İsrail'in gerçekleştirdiği eylemlerin söz konusu suç tanımları bağlamında soruşturulacak olması, gerekli yargılamaların yapılarak adaletin sağlanması beklentisini yükseltmektedir.
İsrail'in mazlum Filistin halkına yönelik saldırıları, bir bütün olarak insan haklarının ağır ve sistematik ihlalleridir. İsrail 'apartheid'i ortadan kaldırana ve kendi kaderlerini tayin etme hakkına saygı gösterme dahil olmak üzere Filistinlilere insan hakları standartlarına göre davranmayı kabul edene kadar barışçıl bir gelecek oluşmayacaktır. Filistinlilerin temel haklarının ağır ve sistematik ihlalinin, işlenen savaş suçlarının bütün insan hakları kurumlarınca ve dünyanın vicdanlı ve sağduyulu insan hakları savunucularınca reddedilmesi, kınanması ve saldırıların durması için harekete geçilmesi elzemdir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bağlayıcı ve caydırıcı kararlar alma yetkisi bulunan kurumların, yaşanan ihlalleri tespit ve ilan ederek, sonuçlarının takipçisi olmaları beklenmektedir. Zulme ve haksızlığa sessiz kalmanın niteliği itibarıyla zulmetmekten farklı olmadığını hatırlatıyor, mazlum ve mağdur Filistin halkı ile birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olduğumuzu beyan ediyoruz."
TİHEK Başkanı Süleyman Arslan'ın mektubu, uluslararası örgütlerden BM, BM Kalkınma Programı, BM Çocuklara Yardım Fonu, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, İslam İşbirliği Teşkilatı Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi ile Türk Konseyi'ne ve aralarında Belçika, Danimarka, Norveç ve Almanya'nın da bulunduğu 100'ün üzerinde ülkenin insan hakları kurumuna gönderildi.