KONYA (AA) - ZEHRA MELEK ÇAT - Türk siyasi tarihinde "Postmodern darbe" olarak adlandırılan 27 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu kararları eğitimden siyasete, sosyal hayattan ekonomiye birçok alanı etkiledi.
28 Şubat'ın en çok etkilediği kesimlerden biri olan imam hatiplilerin sesi olan Türkiye İmam Hatipliler Vakfı, yasakların kalkmasından sonra da din eğitimi ve sosyal politikalar alanında bilgi, düşünce ve strateji üretmeye devam ediyor.
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV) Genel Başkanı Ecevit Öksüz, AA muhabirine, 28 Şubat kararlarının başörtülü kadınları, ekonomiyi, bürokrasiyi, imam hatip okullarını, hayatın her alanını etkilediğini anlattı.
28 Şubat kararları sonrası Başbakan Necmettin Erbakan'ın sözlerinin hafızalara kazındığını, o günü unutmanın mümkün olmadığını dile getiren Öksüz, "Olağandışı bir gündü. Saatlerce süren bir toplantıydı. Merakla beklenen sonuçları vardı. Özellikle 28 Şubat gününün o MGK toplantısının öncesindeki Türkiye profili o günü daha kritik hale getiriyordu. O gün o kararlar açıklandıktan sonra Türkiye'de aslında o günün ne kadar kritik olduğu, bugünlere hatta 15 Temmuz'a dahi ışık tutan bir gün olduğunu zaman içerisinde yaşadık ve gördük." dedi.
28 Şubat'ı tetikleyen unsurlardan birinin, imam hatip mezunlarının, inancına sahip çıkan insanların, sadece ilahiyat fakültelerini değil, hukuk, uluslararası ilişkiler, tıp kazanmaya ve dereceler yapmaya başlaması olduğunu ifade eden Öksüz, şunları kaydetti:
"Ekonomik hayatın içerisinde de Anadolu sermayesi diye bir sermaye meydana geldi. Özellikle faizden beslenen ve gelirlerinin belki yüzde 80'inden fazlasını faaliyet dışı alanlardan elde eden kurumların karşısında yüzde 100 kayıt içerisinde ve yüzde 100 faaliyet gelirleriyle ekonomik büyümesini sağlayan kurumlar çıkmaya başladı. Bu kurumlar, yüzlerce, binlerce istihdam üretmeye başladılar. Sermayenin rengine takılmadan sadece hak ve adalet temelinde yükselmeye ve gelirlerinin tamamını faaliyet içerisinde elde etmeye başladılar. O insanlar artık fabrikalarda işçi değil, fabrikalar kuran patronlar haline geldiler. İşte rahatsız eden unsurlardan bir tanesi buydu."
Öksüz, 28 Şubat'ın hazırlık sürecinde 1994'te kurulan TİMAV'ın tüm imam hatiplilerin sesi, nefesi, gözü, kulağı olması amacı güttüğünü söyledi.
Öksüz, 28 Şubat kararlarıyla imam hatip okullarının kapatılmamasına rağmen katsayı engeliyle karşı karşıya kaldıklarını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Gözleri öylesine dönmüştü ki; imam hatipleri bitirmek adına Türkiye'de reel sektörü ve meslek liselerini de bitirmeyi göze aldılar. İmam hatipler normal şartlarda din eğitimi de veren genel liseler ve ortaokullardır. Bunu engellediklerinde genel liselerin de problemi doğacak. Bir kılıf oluşturmaları gerekiyordu. O kılıfın ismine de 'Meslek liseleri' dendi. İnanç bir meslek değildir. İnançların öğretildiği kurumlar da mesleki eğitim yapan kurumlar değildir. Orada kasıtla üretilmiş bir mantık var. İmam hatiplerle endüstri meslek, ticaret meslek, kız meslek liselerini de perişan ettiler. Sanayide halen ara eleman problemi yaşanıyorsa, sanayicilerimiz milyon dolarlık makinelerinin başına oturtacak usta bulamıyorlarsa o 28 Şubat kararlarının bir ürünüdür."
Öksüz, FETÖ'nün 28 Şubat'ta da azmettirici, uygulayıcı ve iş birlikçi olarak rol aldığını vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"FETÖ, 'İmam hatip okulları kapatılırsa kapatılsın. Bizim okullarımız var. Başörtüsü teferruattan ibarettir. Başınızı açıp eğitiminizi alabilirsiniz.' derken, 'İmam hatipler kapatılsın, bizim okullarımıza FETÖ'ye eleman devşirelim.' dediler. 'Başınızı açın.' derken de bir iş birliğine şahit oluyoruz. O ikna odalarındaki başörtülü kardeşlerimize karşı uygulanan muamelelerin azmettiriciliğini görüyoruz."
- "Recep Tayyip Erdoğan, inanç özgürlüklerinin kalesidir"
AK Parti'nin iktidara geldiği günden itibaren başörtüsü, imam hatip gibi 28 Şubat'ın etkilediği alanlarda özgürlükçü girişimlerde bulunduğunu vurgulayan Öksüz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Recep Tayyip Erdoğan, imam hatiplilerin onurudur, inanç özgürlüklerinin kalesidir ve dünyanın vicdan kalesi Türkiye'nin öncüsüdür. O profil Türkiye'de başbakan oluyor ama Türkiye'de Sayın Cumhurbaşkanımız, başbakan olduğunda cumhurbaşkanı kimdi? Bürokrasinin içinde halen kimler hakimdi? Daha sonrasında da 'Kardeşim' dediği insanlardan nasıl muameleler gördü? Bu bakış açısını ortaya koyduğumuzda aslında 2002'de hükümet etmeye başladı Sayın Cumhurbaşkanımız ama iktidar olmaya başladığı dönem 2010-2011'dir. O mazlumların, 28 Şubat mağdurlarının iktidarın içerisinde belli ölçeğe ulaşıncaya kadar geçen süreçte de bu sürecin belki de gecikmesinde de 28 Şubat'ın aktörlerinin, azmettiricilerinin ve işbirlikçilerinin kesinlikle birinci elden sorumluluğu mevcuttur. Küçük belli düzenlemeler yapılırken dahi e-muhtıralarla karşılaşıldı. Bunların gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlamasıyla aslında Türkiye normalleşmeye başladı."
Öksüz, Türkiye'nin 15 Temmuz'dan sonra normalleşme sürecini yaşadığına dikkati çekerek, "Ondan öne tüm dönemler anormal süreçlerdi. 15 Temmuz'un en büyük katkılarından bir tanesi de Türkiye'nin normalleşme adımlarını daha güçlü atabilmesine fırsat tanımasıdır. 28 Şubat'ta akan gözyaşlarıyla 15 Temmuz'da akan kanlar kardeştir. 28 Şubat'ta gözyaşlarını akıtanlarla, 15 Temmuz'daki kanları akıtanlar aynı kansızlardı. Aynı kaynaklardan beslenenlerdi, aynı hedefe yürüyenlerdi. 28 Şubat'ta o zulümleri yapanlar 'Milletin ve hakkın iradesi değil sadece bizim irademiz hüküm sürer.' mantığındaydı. 15 Temmuz'u yapanlar da 'Milletin ve hakkın değil sadece bizim irademiz hüküm sürer.' diyenlerdi."