İSTANBUL (AA) - Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde yabancı medya temsilcileriyle bir araya gelen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Suriye meselesindeki duruşunu ve dün yaşanan gelişmelere kadar ki süreci paylaşmak istediğini söyledi.
Suriye'de 2011'de ilk hadiseler başlamadan önce bu ülkeyle çok müspet ilişkilerin olduğunu dile getiren Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile ailece görüşecek derecede yakınlığa sahip olduklarını kaydetti.
Erdoğan, o dönemde Esed'e ülkesinde demokrasinin, insan haklarının, hukukun, adaletin geliştirilmesi konusunda pek çok tavsiyede bulunduklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Özellikle de hiçbir hakka sahip olmayan Kürt nüfus konusunda adımlar atmasının önemli olduğunu söyledik. Ancak Esed bu tavsiyelerimize uygun işler yapmak yerine halkının üzerindeki baskıyı artırma yoluna gitmiştir. Suriye halkı Esed'e karşı direnirken Irak'ta ortaya çıkan DEAŞ belası bu ülkeye de sıçramıştır. Bir yandan rejimin, bir yandan DEAŞ'ın zulmü altında inleyen halkın tepesine bir de PKK/PYD/YPG, ne derseniz deyin, terör örgütü girmiştir. Sonuçta Suriye nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan 12 milyon kişi evinden olurken bunun yarısını teşkil eden 6 milyon kişi de ülke dışına gitmiştir. Bu 6 milyon kişinin Arabıyla, Kürdüyle, Türkmeniyle ve diğer gruplarıyla 4 milyonu da ülkemize gelmiştir. Bunlardan 3 milyon 650 bini Suriye genelinden, 350 bini ise Ayn el Arap'tan yani Kobani'den Türkiye'ye gelmiş ve bunlar tamamıyla Kürt nüfustur ve halen de bunlar ülkemizde misafir edilmektedir. Ağırlıklı olarak Sayın Obama döneminde gelen nüfustur bunlar."
Erdoğan, bu süreçte Suriye'yi mesken tutan terör örgütleri DEAŞ, PKK ve YPG'nin saldırılarını Türkiye'ye de yöneltmeye başladığını dile getirerek, "Suriye'deki DEAŞ unsurlarıyla en etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi Türkiye yürütmüştür. 2016 yılı Ağustos ayındaki Fırat Kalkanı Harekatımızla 3 binin üzerinde DEAŞ'lıyı biz El Bab'da etkisiz hale getirdik. Ülkemizin bu müdahalesinden sonra DEAŞ Suriye'de tutunamadı ve hızla çözüldü. Esasen Fırat'ın doğusundaki hat boyunca Rakka ve Deyrizor'a kadar olan bölgeyi de DEAŞ'tan temizlemeye talip olduk." diye konuştu.
Bu konuda Amerikan yönetimine yaptıkları tekliflerin maalesef kabul görmediğini dile getiren Erdoğan, Amerika'nın Türkiye yerine PKK/YPG terör örgütüyle bu işi yürütmeyi tercih ettiğini kaydetti.
"Amerika beklenen adımları atmadı"
Erdoğan, neticede DEAŞ'ın Suriye'den tamamen temizlendiğini ancak bu defa da PKK/YPG terör örgütünün sınırlar boyunca Türkiye'ye karşı bir tehdit haline dönüştüğünü anlattı.
Müttefiklere özellikle de Amerika'ya yapılan tüm ikazlara rağmen bu konuda bekledikleri adımların atılmadığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bize de kendi göbeğimizi kendimiz kesmekten başka çare kalmadı. Önce Zeytin Dalı Harekatı'yla Fırat'ın batısındaki Afrin ve çevresini PKK/ YPG terör örgütünden temizledik. Ardından Rusya ve İran'la birlikte yürüttüğümüz Astana süreci ve Soçi mutabakatıyla İdlib'te yaşanması muhtemel büyük bir insani dramın önüne geçtik. Sonra da Fırat'ın doğusundaki toprakları terör örgütünden temizlemek üzere hazırlıklara başladık. Diplomasi yolunu sonuna kadar kullanmaya devam ettik. Buna rağmen ne Amerika'nın ne de Avrupa ülkelerinin PKK/YPG terör örgütün desteğinin önüne geçemedik. Sonuçta bir kez daha kendi başımızın çaresine bakmaya mecbur kaldık. Türkiye Barış Pınarı Harekatı'na işte böyle bir sürecin sonunda gelmiştir."
Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı'nın iki temel amacı olduğunu dile getirerek, "Birincisi, PKK/YPG terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırmaktır. İkincisi de ülkemizde yaşayan 3,6 milyon Suriyeli'nin bir kısmını oluşturacağımız güvenli bölgede iskan etmektir." dedi.
Erdoğan, daha önce güvenli hale getirilen toplam 4 bin kilometre karelik alana 365 bin mültecinin geri dönüşünü sağladıklarını hatırlattı.
Erdoğan, "Münbiç'ten Irak sınırına kadar olan 444 kilometre uzunluğunda, 30-35 kilometre derinliğindeki güvenli bölgeye de 1 ila 2 milyon arasında Suriyeli sığınmacının geri dönüşünü planlıyoruz." dedi.
Güvenli bölgede yapılacaklara ilişkin bilgi veren Erdoğan, "Suriye kaynaklı göç akınından şikayetçi olan Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin mali desteğiyle bu bölgede her biri beşer bin nüfuslu 140 köy ve otuzar bin nüfuslu 10 ilçe inşa etmek için planlarımızı yaptık. Tabii bu planın ilk şartı bölgenin teröristlerden temizlenerek güvenli hale getirilmesiydi. Çünkü rejimin denetimindeki yerler gibi, PKK/PYD'nin işgal ettiği yerlere de Suriyeli Kürtler başta olmak üzere, kimse dönmek istemiyordu. Hala ülkemizde 3,6 milyon Suriyeliden 350 bini PKK/YPG'nin işgali altındaki yerlerden gelen Kürtlerden oluşuyor." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenli bölge projelerini 2016'da Türkiye'de yapılan G-20 toplantısında liderlere teklif ettiğini anımsatarak, hepsinin de projeyi prensipte olumlu bulmasına rağmen kimsenin bu konuda somut adım atmaya yanaşmadığını hatırlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"O zaman tabii Amerika'nın başında da Sayın Obama vardı. Onunla da konuştuk. Zeytindalı Harekatı'ndan sonra bu konuyu yeniden gündeme getirdik. Amerikalılarla birtakım çalışmalar da yürüttük. Ancak maalesef istediğimiz ilerlemeyi bir türlü sağlayamadık. Bunun üzerine 9 Ekim saat 16.00'da Barış Pınarı Harekatını başlattık. Yani bununla neyi ifade etmek istiyorum? Yani Barış Pınarı Harekatı bir anlık oluşum değildir. Bir günlük, iki günlük bir oluşum asla değildir. Bunun hazırlığı şöyle geriye doğru gittiğimizde 3, 4, 5 yılı bulmaktadır. Çünkü gelişmeler anlık olmadı. Bu gelişmelerin ne yazık ki bizi tacizi, tehdidi uzun yıllara sarih."
"Etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı da 750'yi buldu"
Harekattan önce 6 Ekim Pazar akşamı ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisine harekata başlayacaklarını söylediğini aktaran Erdoğan, bu görüşmenin ardından Beyaz Saray'dan yapılan resmi açıklamada Amerika'nın Suriye'nin kuzeyindeki askerlerini çekeceğinin ilan edildiğini aktardı.
Böylece Türkiye'nin operasyonu önünde herhangi bir engel kalmamış olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Barış Pınarı Harekatı'na başlayıp kısa sürede birkaç noktadan 30 kilometre derinliğe ulaşınca bir anda Amerika ve Avrupa başta olma üzere, birtakım ülkelerin tavrı değişti. Hatırlayın, hatta Amerika'nın 20 mil meselesi bir hafta içerisinde yapılmış bir açıklama değildi. Sanıyorum ilk 1-2 gün Türkiye'nin böyle bir başarı göstermeyeceğini düşündükleri için nispeten düşük tepki ortaya koymuşlardı. Türkiye'nin harekatı başarıyla tamamlayacağı anlaşılınca tepkiler akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bir düzeye yükseldi. Biz buna rağmen harekatımıza kararlılıkla devam ettik. Bugüne kadar 1.360 kilometre alan ile aralarında Tel Abyad ve Rasulayn şehir merkezlerinin de bulunduğu 65 yerleşim birimini kontrol altına aldık. Harekat boyunca 4 askerimiz ile 74 Suriye Milli Ordusu mensubu şehit düştü. Etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı da 750'yi buldu. Terör örgütü tarafından sınıra yakın yerleşim yerlerimize yapılan 1.081 havan ve füze saldırısında 20 sivil vatandaşımızı ayrıca şehit verdik. 181 de yaralımız var. Harekatın 9 günlük sürecinde sivil kayıplarımız için bizi arayan ve üzüntülerini dile getiren hiç kimse olmadı. Buna karşılık teröristleri korumak amacıyla harekatı durdurmamızı isteyen pek çok Batılı liderle konuştuk. Bu ikiyüzlülüğü tarihe kara bir not olarak düştüğümüzün bilinmesini istiyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti bir NATO devletidir ama bu terör örgütleri ne zaman NATO'ya üye oldular doğrusu ben bunu bilmiyorum." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin en başından beri Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine olan saygısını her fırsatta ifade eden bir ülke olduğuna işaret eden Erdoğan, Cenevre sürecinin başarısı için en çok Türkiye'nin çalıştığını, fedakarlıkta bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, 30 Ekim'de Cenevre'de toplanacak Anayasa Komitesinin, Suriye'deki siyasi çözüm sürecinin bir miladı olmasını temenni ederek, "Barış Pınarı Harekatı'nı da mecbur kaldığımız için yaptık. Şayet PKK/YPG terör örgütü konusunda ikazlarımıza kulak verilmiş olsaydı, şimdi böyle bir sorunla uğraşmayacaktık. Türkiye'ye karşı ısrarla, inatla ve küstahça PKK/YPG terör örgütünü destekleyenler bu harekatın ve yaşanan kayıpların asıl sorumlusudur. Bu harekat sebebiyle DEAŞ'ın yeniden canlanacağı, yüz binlerce kişilik göç yaşandığı, sivil katliamların yapıldığı gibi iddialar tamamen terör örgütünün ve yandaşlarının yalanlarından ibarettir." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, Türkiye'nin her bakımdan dünyada örneğine az rastlanacak titizlikte bir harekat yürüttüğünü belirtti.
Erdoğan, geçen çarşamba Ankara'da gerçekleştirdikleri AK Parti Meclis Grubu Toplantısı'nda Amerika'ya ve kendilerine harekatı durdurma çağrısı yapanlara bir teklifte bulunduğunu anımsattı.
"Şayet bu sorunu bir an önce çözmek istiyorsanız hemen bu gece terör örgütünün silahlarını ve malzemelerini bırakıp tuzaklarını imha ederek belirlediğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayın." dediğini aktaran Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın da Suriye'deki durumu görüşmek ve bir çözüm bulmak üzere Başkan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Suriye Özel Temsilcisi'nden oluşan bir heyet göndermeyi teklif ettiğini, kendilerinin de "Buyursunlar, gelsinler." dediğini anlattı.
"TSK bölgeden ayrılmayacak"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başkan Yardımcısı Pence riyasetindeki heyet, bize grup toplantımızda ifade ettiğimiz teklifin bir değil de 5 gecelik halini sundu. Biz de kendi arkadaşlarımızla birlikte bu teklifi tüm detaylarıyla müzakere ettik ve sonuçta muhataplarımızla 120 saatlik bir mutabakatı sağladık. Kamuoyuna 13 madde halinde açıkladığımız bu mutabakata göre, Amerika 120 saat yani 5 gün içinde teröristlerin ilan ettiğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayacak. Bunun için Barış Pınarı Harekatı'na dün akşamdan başlamak üzere 120 saat süreyle ara verdik. 120 saatlik sürenin bitimine kadar teröristlerin ellerindeki silahlar toplanacak, kurdukları tahkimatlar ve mevziler de imha edilecek, kendileri de 30 kilometrelik alanın dışına çıkartılacak. Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeden ayrılamayacak. Çünkü oradaki güvenliğin esası bunu gerektirmektedir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra, güvenli bölgenin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrolüne bırakılmasıyla Barış Pınarı Harekatı da sona erecektir. Amerika'yla mutabakatımıza göre, bu sürecin tamamlanmasıyla birlikte ülkemize yönelik tüm yaptırımlar da ortadan kaldırılacaktır."
"Vakti saati geldiğinde gerekenin yapılacağının bilinmesini istiyoruz"
Bu görüşmenin olduğu gün ABD Başkanı Trump'ın siyasi ve diplomatik nezaketle bağdaşmayan bir mektubunun medyada yer aldığını söyleyen Erdoğan, "Elbette bizler bunu unutmadık. Unutmamız doğru değil ama bizim karşılıklı olan sevgi, saygımız da bunları sürekli gündemde tutmaya müsaade etmiyor. Bu konuyu bugünkü meselemiz ve önceliğimiz olarak da görmüyoruz. Vakti, saati geldiğinde bu konuyla ilgili olarak gerekenin yapılacağının da bilinmesini istiyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, "Amerika 120 saatlik sürenin sona erdiği salı akşamına kadar bize verdiği sözleri tutabilirse güvenli bölge konusu çözülmüş olacaktır ama bu söz bilaistisna yerine getirilmemiş olursa 120'nci saatin sona erdiği dakika, Barış Pınarı Harekatımız kaldığı yerden çok daha kararlı bir şekilde devam edecektir." ifadelerini kullandı.
"Yeter ki terör örgütlerine müsamaha gösterilmesin"
Salı günü Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le görüşeceğine işaret eden Erdoğan, "Bu meselenin Rusya'yı ve rejimi ilgilendiren taraflarını görüşeceğiz. Dün bunu Sayın Pence ile görüştüm. Bilindiği gibi Münbiç, Ayn el-Arab ve Kamışlı tarafında güvenli bölgemiz Rusya ve rejim güçlerinin faaliyetleriyle çakışıyor. Ayrıca, İdlib'de de zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Amacımız Rusya ile bu konularda makul ve herkes tarafından kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmaktır. Bir tek şartımız, rejimin bulunduğu yerlerde PKK/YPG'nin tamamen temizlenmesidir. Maalesef Tel Rıfat'ta bu yapılmamıştır." diye konuştu.
Terör örgütü PKK/YPG'nin Münbiç'te rejim görüntüsü altında varlığını devam ettirme çabalarının olduğunu bildiklerini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı durumun Ayn el-Arab ve Kamışlı'da da yaşanması muhtemeldir. Buna rıza gösteremeyiz. Esasen PKK/YPG'nin tamamen temizlendiği yerlerin rejim tarafından kontrol edilmesi, bizim için rahatsızlık sebebi değildir, bunun altını çiziyorum. Sonuçta derdimiz bizim bu terör örgütlerinin güvenli bölgeden çıkartılmasıdır. Eğer bir Münbiç'te halen terör örgütleri varsa, 'Burası terör örgütünden temizlendi ve burası buranın gerçek sahipleri yüzde 85, yüzde 90 gibi Arap aşiretlere verildi.' diyemeyiz. Biz bunu Sayın Putin ile görüştük. Eğer terör örgütleri Münbiç'ten çıkartılırsa, terör örgütleri aynı şekilde Ayn el-Arab'tan yani diğer adıyla Kobani'den çıkartılırsa bizim için hiçbir mesele yok. Yeter ki terör örgütlerinden buralar temizlensin ve bizim buralarda da kalmak diye derdimiz yine yok. Tüm derdimiz, bizi tehdit eden, taciz eden bu terör örgütlerini buralardan çıkarmaktır."
"Yeni anayasa çalışmaları tamamlanıp Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği sağlandığında her yer bu ülkenin meşru hükümetinin yönetimine geçecektir. Yeter ki PYD, bunun yanında PKK/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine müsamaha gösterilmesin." diyen Erdoğan, terör örgütleri tamamen kazınıp atılmadan Suriye'nin arzu ettiği huzura, güvenliğe ve esenliğe kavuşamayacağını kaydetti.
Erdoğan, Türkiye'nin bölgede huzur ve güvenliğin sağlanması için çaba harcadığını sözlerine ekledi.
Toplantıya, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Gülnur Aybet de katıldı.