İSTANBUL(AA) - 28 Şubat darbesinin baskısını en fazla hissettirdiği dönemde yaşanan hak ihlallerine karşı hukuk mücadelesi verenler arasında yer alan avukat Şadi Çarsancaklı, AA muhabirinin sürece ilişkin sorularını yanıtladı.
MAZLUMDER'in kurucuları arasına bulunan ve 5,5 yıl derneğin İstanbul Şubesi Başkanlığı görevini yürüten Çarsancaklı, mesleğe 1988 yılında başladığını, o dönemde okullara başörtülü kızların alınmamaya başladığını söyledi.
Şadi Çarsancaklı, 1980'li yılların sonuna doğru devlet bürokrasisinin bir takım manipülasyonlarla "sivil darbe" diye nitelenecek bir komplonun içine girdiğini anlattı.
Sonraki dönemde baskıların başladığını belirten Çarsancaklı, "Ben yaklaşık 20'nin üzerinde davadan yargılandım ve sonra hepsinden hamdolsun beraat ettim ama bu süreçte evim, ofisim arandı. Halen telefonum dinleniyormuş gibi telefonla konuşurum. Onların hepsi üzerimizde bir travma yarattı. Toplum olarak mağdur edildik. Toplumsal kırılganlık hepimize yansıdı. Biz bir basın açıklaması yapardık, gazetecilerden önce polisler gelirdi ve bütün mahalle kuşatma altına alınırdı." dedi.
"Sandık demokrasisi önemli bir kazanım"Söz konusu bürokratik kesimlerin, o dönemde toplumsal olarak kabul görmüş ve dini kesimlerden çıkan insanları "örgüt" diye tanımladıklarını ifade eden Çarsancaklı, şöyle konuştu:
"O dönemde askeri bürokrasi, sivil bürokrasiyi de arkasına alarak, mevcut siyasal yapıyı manipüle etmeye ve muhafazakar kesimi sıkıştırma eylemliliği içerisine girdi. Bu süreçler de 28 Şubat kararları gibi insanların hep kötü hatırladığı süreçlere kadar evrildi. Demokrasi bir kültür ve birikim işidir. Demokrasi tecrübesi Cumhuriyet öncesinden beri devam ediyor ama bürokrasinin güdümlemesi sonucu insanlara 'Şöyle giyineceksiniz, şöyle düşüneceksiniz, şöyle seçime gireceksiniz' gibi baskılarda bulunuldu. Sandık demokrasisi önemli bir kazanım. Seçim kültürü anlamında halkın kendini yöneteceği sistem henüz oturmadı. O dönemde de tüm bunların sonucu kendi görevlerinin dışına çıkarak postmodern sivil bir darbe sürecine insanlık şahit oldu. Bunun başka bir örneği de yoktur tarihimizde. Kendine özgüdür."
"FETÖ, o dönem de bozgunculuk yaptı"FETÖ'cülerin devlet aygıtını bir darbeye alet etmelerinin başlangıcının da 28 Şubat olduğunu vurgulayan Çarsancaklı, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in 28 Şubat sürecinde gösterdikleri direnişi kırdığına dikkati çekti.
O dönem FETÖ'yü bir "cemaat" olarak bildiklerini anlatan Çarsancaklı, şöyle devam etti:
"Onlar da bizim Müslüman kardeşlerimiz diye nitelendiriyorduk özellikle başörtüsü meselesinde. Başörtüsü meselesi, dinin emri olduğu kadar bir kişinin kendi kıyafetini seçme özgürlüğüdür. Biz itikadı anlamı dışında insan onuru anlamında karşı çıkmıştık buna. Yani ben kimseye 'Şunu giyeceksin' diyemem. Bu çok ayıp bir şeydir. Biz öncelikle insan onuru anlamında karşı çıkmıştık. Biz bunu savunurken, Fetullah Gülen kalktı buna 'füruat' yani (asli olmayan, büyük önem taşımayan unsurlar) dedi. Biz böyle bir mücadeleyi verirken, aynı olayın mağduru olan önemli bir kesimin başının 'Bu olay füruattır, başınızı açabilirsiniz' demesi ciddi bir bozgunculuk diye nitelenebilir. Yani o dönem de bozgunculuk yaptılar. Biz o zaman kırılmış ve ayıplamıştık. Tabii ki FETÖ gibi dış bağlantılı bir örgüt olarak nitelemiyorduk. 'Ayıp ediyorlar' dedik. Şimdi bunu yaşanan üzücü hadiselerden sonra dış kaynaklı tutum olarak nitelendiriyoruz."
FETÖ'cülerin 28 Şubat sonrasında elde ettikleri imkanlar ve 28 Şubatçılardan öğrendikleri yöntemleri kullanarak 15 Temmuz'da darbeye teşebbüs ettiklerini anlatan Çarsancaklı, FETÖ'nün, devletin böyle tağyir etmesi, kendi örgütsel amaçları doğrultusunda kullanılması gibi yöntemsel akıl hocalığını da 28 Şubatçıların yaptığını ifade etti.
"Çevik Bir görev tanımının dışına çıktı"28 Şubat'ın önemli aktörlerinden Çevik Bir'in o dönem İstanbul'da Birinci Ordu Komutanı olarak görev yaptığını ve İstanbul'da Milli Eğitime bağlı hocaların, müfettişlerin orduya rapor verdiklerini, brifing aldığını duyduğunu aktaran Çarsancaklı, şöyle devam etti:
"Birinci Ordu Komutanı'nın böyle bir görev tanımının olmadığından şüphe yok. Çevik Bir görev tanımının dışına çıktı o dönem. Dolayısıyla bu kişinin kendi görev tanımlarının dışına çıkarak direkt bürokrasiye ve sosyal hayata, sivil siyasetin insan alanındaki görev hususuna ordudan müdahale etmesi, herhangi bir demokratik ülkede kabul edilebilir bir şey değil. Bunların hepsi suçtur. Bu suça da bütün bürokrasiyi silah tehdidiyle ortak etmiştir. O kaotik dönemi yaşattı bizlere. Sadece o değil, Kemal Alemdaroğlu, Nur Serter gibi o dönemin ilk akla gelen isimleri."
Avukat Şadi Çarsancaklı, 28 Şubat sürecinde birçoğunun yargılandığını ve mahkum edildiğini belirterek, şunları söyledi:
"Prensip olarak 28 Şubat'ın düşünsel anlamda yargılanmış ve mahkum edilmiş olması çok önemlidir. Bunu becerebildik. Bu çok önemliydi. 28 Şubat böyle bir dönemdi. Bunun sosyal sonuçlarını yaratmak için bürokrasi özellikle İslami kesimdeki bazı cemaatleri, başörtüsünü kullandı. Kabak onların üzerinde patladı. Onların üzerinden sivil toplumu istediği gibi dizayn etmek için başörtülüleri okula sokmadı, toplumu ayrıştırdı, bazı insanları parça parça kılarak ötekileştirdi. Dolayısıyla bürokrasi, bunu bir topluma müdahale ve kendi varlığını ispatlama biçimi, hakim kılma biçimi olarak kullandı. Hamdolsun onun etkileri büyük ölçüde ortadan kalktı ama halen demokrasiyi dediğimiz anlamda becerebilmiş değiliz."