ANKARA (AA) - BURCU ÇALIK- Ankara Üniversitesince 20-64 yaş aralığındaki 465 aktif çalışanla yapılan araştırmada, her 100 yetişkinden yaklaşık 28'inin iş yerinde yaş ayrımcılığına maruz kaldığı, Türkiye'de yaş ayrımcılığının "genç yetişkin" olarak tanımlanan 20-31 yaş arasında en yüksek düzeyde olduğu belirlendi.
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (YAŞAM) Müdürü Prof. Dr. Emine Özmete ile Araştırma Görevlisi Melike Pak ve Serdarhan Duru tarafından 20-64 yaş aralığında, 465 aktif çalışanın katılımıyla "İş Yerinde Yaş Ayrımcılığı Araştırması" gerçekleştirildi.
Çalışma ortamlarında özellikle yaşlı kişilerin maruz kaldığı ayrımcılığın saptanabilmesi amacıyla yürütülen araştırmanın katılımcıları, kamu, özel sektör ve yerel yönetimlerde çalışanlardan oluştu.
Araştırma, yurt dışında alanında saygınlığıyla tanınan, yaşam süresi ve yaşlanma üzerine araştırmaların yer aldığı hakemli bilimsel dergi "Experimental Aging Research"te yayımlandı.
Araştırmayla Türkiye'de iş yerinde tüm yaş gruplarında yaş ayrımcılığı yaygınlığı yüzde 27,6 olarak belirlendi. Aktif çalışma yaşamı olan her 100 yetişkinden yaklaşık 28'inin iş yerinde yaş ayrımcılığına maruz kaldığı saptandı.
- En çok yaş ayrımcılığını "genç yetişkinler" yaşıyor
Araştırmada birçok ülkede yaşın yükselmesiyle iş yerinde yaş ayrımcılığının arttığı, Türkiye'de ise 20-31 yaş grubundaki genç yetişkinler arasında bu ayrımcılığın daha yüksek olduğu görüldü.
Araştırmada genç yetişkinlerin yüzde 30,8'i, orta yetişkinlerin yüzde 26,4'ü, 50 yaş üstü bireylerin ise yüzde 23,4'ü iş yerinde yaş ayrımcılığına maruz kaldıklarını bildirdi.
Gençler, genelde mesleki bilgi ve beceri konusundaki yetersizlikleri ve tecrübesizlikleri nedeniyle ayrımcılığa uğradıklarını belirtirken, 50 yaş üzerindeki çalışanlar, fiziksel ve bilişsel kapasitelerinin düşük olacağı, iş yerinde üretkenliklerinin ve katkılarının az olacağı ile ilgili algı nedeniyle bunu yaşadıklarını aktardı.
- Kadın ve erkekler arasında fark yok
Araştırmada, kadın ve erkeklerin yaş ayrımcılığını deneyimleme durumlarının birbirine yakın olduğu belirlendi. Bu kapsamda, katılımcı kadınlar arasındaki yaş ayrımcılığı oranı yüzde 28, erkekler arasında ise yüzde 27,2 oldu.
Erkekler kadınlara göre daha fazla "yalnızca yaşım nedeniyle katkılarımın değeri bilinmiyor" görüşünü paylaştı.
Tüm yaş gruplarındaki katılımcıların yüzde 31,2'si yaşları nedeniyle iş yerinde katkılarının değerinin bilinmediğini ifade etti. Yüzde 29,6'sı yaşları nedeniyle fikirlerini ifade etmek konusunda kendilerine daha az fırsat tanındığını, yüzde 28,4'ü de iş yerlerinde adaletsiz bir değerlendirme süreci yaşadıklarını aktardı.
Araştırmaya katılan her 4 kişiden 1'i, iş yerlerinde isteklerinin ertelenebildiğini veya görmezden gelindiğini, yaşı nedeniyle iş yerindeki sorunlardan ya da başarısızlıklardan sorumlu tutulduklarını, "diğer çalışanlardan daha beceriksizmiş gibi" davranışlara maruz kaldıklarını belirtti.
Araştırmada, 50 yaş üstü kişilerin yüzde 27'si yaşı nedeniyle işten çıkarılma ya da emekliliğe zorlanma riski yaşadıklarını, yüzde 26'sı ise yaşları nedeniyle "istemedikleri şakalara maruz kaldıklarını" anlattı.
50 yaş üstü her 4 kişiden 1'i yaşı nedeniyle hizmet sundukları kişilerin ayrımcı davranışlarına, her 5 kişiden 1'i de çalışma arkadaşlarının saygısız davranışlarına maruz kaldığını belirtti.
Bu yaş grubundaki katılımcıların yüzde 21,6'sı terfi alma, maaş ve prim gibi finansal konularda ayrımcılığa maruz kaldıklarını ifade etti.
- "50 yaş üzerine yönelik ayrımcılığın az olması toplumsal değerlerimizi yansıtmakta"
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve YAŞAM Müdürü Prof. Dr. Emine Özmete, araştırmanın sonuçlarına ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2015'te yüzde 8,2 olan yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2020'de yüzde 9,5'e yükseldiğini, 65 ve daha büyük yaştaki nüfusun 5 yılda yüzde 22,5 artarak 7 milyon 953 bin 555 kişiye ulaştığını anımsattı.
İş yerinde yaş ayrımcılığının hedefinin genelde yaşlı bireyler olduğuna dikkati çeken Özmete, "İş yerinde yaş ayrımcılığı, maruz kalınan baskı ve stres nedeniyle bireylerin fiziksel ve psikolojik sağlık durumlarını ve iş yerinden ayrılma, erken emeklilik gibi süreçlerle ilişkili olarak ekonomik statülerini etkilemektedir." ifadesini kullandı.
Toplumdaki yaş algısının, yaş ayrımcılığının da en önemli nedeni olduğunu aktaran Özmete, şu değerlendirmede bulundu:
"Araştırma sonuçlarına göre, iş yerinde 50 yaş üstü gruba yönelik ayrımcılığın diğer ülkelere göre az olması yaş ilerledikçe bilgi, deneyim ve bilgeliğe verilen önemi ve toplumsal değerlerimizi yansıtmakta. Ancak belirlenen oranlar iş yerinde 50 yaş üzeri çalışanlara yönelik yaş ayrımcılığının düşük olmadığını, genellikle işten ayrılma ve emeklilik konusunda baskıya ve yaşlı olma ile ilgili sözlere, şakalara maruz kaldıklarını da gösteriyor."
- "65 yaş yeni orta yaş olarak değerlendirilmeli"
Prof. Dr. Özmete, doğuşta beklenen yaşam süresinin uzamasının sağlıklı, aktif ve üretken bir yaşamın desteklenmesini de gerektirdiğini vurgulayarak, "65 yaş, 'yeni orta yaş' olarak değerlendirilmelidir. Yaşam süresinin uzaması değil, aktif ve sağlıklı geçirilen yılların sayısının artırılması ve yıllara değer katmak önemlidir. Çalışma yaşamına devam edebilmek, üretkenlik, sosyal, psikolojik, ekonomik ihtiyaçların karşılanması için önemlidir. Aslında üretkenlik bittiğinde yaşlanır insan." dedi.
Teknolojinin hızla geliştiği iş yaşamında bireysel gelişmeye imkan tanınmasının önemine işaret eden Özmete, "Özellikle pandemide uzaktan ve esnek çalışma döneminde teknoloji, dijital okuryazarlık ile ilgili bilgi ve beceriler öne çıktı. İleri yaştaki çalışanların teknolojiyi ve inovasyonu merkeze alan çalışma yaşamının yeni düzenine uyum sağlamaları için desteklenmeleri gerekmektedir." şeklinde konuştu.