LONDRA (AA) - İngiltere Merkez Bankası’nın (BoE) bu ay başında son 27 yılın en sert faiz artışı yapmış olmasına rağmen İngiliz sterlini 4 Ağustos tarihinden bu yana dolar karşısında yaklaşık yüzde 4 değer kaybıyla 1,18 seviyelerinde seyrediyor.
Sert faiz artışına rağmen, İngiliz sterlininin zayıf performans göstermesinin altında ise İngiliz ekonomisinin görünümüne ilişkin belirsizlik ve risklerin artması yatıyor.
Uzmanlar, yatırımcıların son dönemde İngiltere’ye karşı çekimser kalmasının nedenlerini giderek artan enflasyon, yükselen fiyatların hane halkının harcamaları üzerindeki artan baskısı, ekonomide resesyon riski ve kronikleşen iş gücü açığı olarak sıralıyor.
Enflasyon artık çift hanedeİngiltere’de hızla artan enflasyon giderek toplumun tüm kesimlerini ve politika yapıcılarını endişelendirmeye devam ediyor.
Ülkede enflasyon bu yılın temmuz ayında yüzde 10,1 ile son 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda.
İngiltere’de son 70 yılın içerisinde yüzde 10 seviyesinin üstünün sadece 4 kez görülmüş olması, yatırımcıların ve piyasaların yüzde 10 eşiğini neden bu kadar önemsediğini açıklar nitelikte.
Ülkede en son enflasyonda çift haneler 1982 yılının şubat ayında yüzde 10,2 ile görülmüştü.
BoE, artan enflasyonla mücadele için bu ayın başında son 27 yılın en yüksek faiz artışını yaparak, politika faizini yüzde 1,25’ten yüzde 1,75’e yükseltmiş olsa da bu adımın hem sterlin hem de yatırımcıların algısı üzerindeki etkisinin sınırlı olduğu görülüyor.
BoE'nin Para Politikası Kurulu tutanaklarında, ülkede enflasyonun bu yılın ekim ayında yüzde 13,3 ile zirve yapmasının beklendiği belirtilirken, İngiliz ekonomisinin bu yılın son çeyreğinde resesyona gireceği tahmininde bulunuluyor.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan InvestingReviews Üst Yöneticisi Simon Jones, “Enflasyon sadece büyük bir farkla yükselmekle kalmadı, aynı zamanda psikolojik olarak önemli olan yüzde 10'luk bariyeri bu kadar kısa sürede aşamayacağını düşünen uzmanları da yanılttı.” değerlendirmesinde bulundu.
İngiltere’de normal şartlarda merkez bankasının enflasyon hedefinin yüzde 2 olduğunu hatırlatan Jones, “(İngiltere’de) Enflasyon 1980'lerin başından beri bu kadar yüksek olmamıştı. Bu, bir sonraki Para Politikası Kurulu toplantısında daha büyük bir faiz artırımı olasılığını daha kesin hale getiriyor. Bu da yıl sonunda resesyonu daha olası kılıyor.” ifadelerini kullandı.
Jones, bir anlamda faiz artırımlarının etkisini yitirmesinin ekonominin geneli için en ciddi tehlikelerin başında olduğunu belirterek, “İngiliz ekonomisi ağustos başındaki faiz artışının etkilerini görmemiş olmakla birlikte, ortadaki zayıf etki İngiltere Merkez Bankası’nın en kötü kabusunun gerçekleşmesine neden olabilir.” uyarısında bulundu.
Jones, enflasyonun ekonominin bir parçası haline gelmesi durumumda, bunun, faiz artış oranının talebi yeterli derecede yatıştırmak için çok yavaş kalmış olabileceği anlamına geleceğini kaydetti.
İngiliz ekonomisindeki yüksek enflasyon ve ekonomik durgunluk risklerine dikkati çeken Jones, yüksek enflasyonun İngiliz ekonomisinin kalıcı bir parçası haline gelmesi durumunda politika yapıcıların ekonomiyi aşırı ısınma veya resesyondan korumak için mücadele vermek zorunda kalacaklarını kaydetti
Derin bir iş gücü krizi yaşanıyorEkonomide yaşanan sıkıntıların çok büyük bir kısmı aslında ülkenin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı verdiği 2016 yılından bu yana giderek büyüyen bir iş gücü krizinin yaşanmasından da kaynaklanıyor.
Örneğin, resmi verilere göre bu yıl ülkede çalışmak ve okumak için gelen AB vatandaşlarının sayısı sadece 43 bin olarak açıklandı. Halbuki, Brexit öncesi bu sayı yılda 230 bin ile 430 bin arasında değişiklik gösteriyor ve İngiliz ekonomisinin yıllık iş gücü ihtiyacını büyük oranda karşılıyordu. Şimdi ise ekonomisinin yaklaşık yüzde 80’lik kısmını hizmet sektörünün oluşturduğu İngiltere ciddi bir iş güce açığı kriziyle karşı karşıya.
İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) verilerine göre, ülkede doldurulamayan kalifiye iş gücü açığı 1 milyon 274 bin. Bir diğer ifadeyle; ağırlıklı olarak hizmet sektöründe ihtiyaç duyulan istihdam bir türlü sağlanamıyor, işletmeler eksik çalışanla ancak düşük performans sergileyerek ayakta kalmaya çalışıyor.
Bunun son örneği, geçen haftalarda İngiltere’de çalışanların yetersiz kalması nedeniyle yolcuların saatlerce hava alanlarında beklemesiyle görüldü. Geçen yılın son çeyreğinde de 100 bin ağır vasıta sürücüsü açığı nedeniyle, ülkede ciddi bir tedarik krizi yaşanmış, market rafları boşalmıştı. Ülkede geçen yılın son çeyreğinde yeterli ağır vasıta sürücüsünün olmaması nedeniyle rafinerilerden benzin istasyonlarına akaryakıt sevkiyatı askerler tarafından yapılmıştı.
Ülkede hemen her sektörde derinden derine büyüyen ve hükümetin çare bulmakta başarısız olduğu iş gücü krizi, önce şirketleri, daha sonra tüketicileri, ardından ekonominin tamamının ve yatırımcıların beklentilerini etkilemeye devam ediyor. Kısacası yatırımcılar, salgın ve Rusya-Ukrayna Savaşı gibi risk unsurlarını bir tarafa bıraksa bile, siyasi çalkantılar içerisinde AB’den demir almış İngiliz ekonomisinin rotasını kestirmekte, satın alacak yeni bir hikaye bulmakta zorlanıyor.
Ekonomik ve siyasi belirsizlikler arttıAA muhabirinin sorularını yanıtlayan Swissquote Kıdemli Analisti İpek Özkardeşkaya ise, “Sterlin cephesinde İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın istifasının ardından, resesyon korkusu, Brexit konusundaki (bazı süregelen) anlaşmazlıklar, enerji krizi ve şimdi de siyasi belirsizlik sterlini (olumsuz yönde) çok etkiledi.” ifadelerini kullandı.
İngiltere’de iktidardaki Muhafazakar Parti’nin liderliği için en güçlü aday konumunda bulunan Dışişleri Bakanı Liz Truss’ın bu ay başında İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinde duyduğu rahatsızlığı ifade etmesi de piyasalarda risk algısını artırmış durumda.
Truss, 3 Ağustos’ta Cardiff’te parti üyelerine yaptığı konuşmada, “Enflasyonla başa çıkmanın en iyi yolu para politikasıdır. Söylediğim şey, gelecekte enflasyonu kontrol etmede dünyanın en etkili merkez bankalarından bazılarıyla eşleşmesini sağlamak için İngiltere Merkez Bankası'nın yetkisini (enflasyon hedefini) değiştirmek istiyorum.” yorumunu yapmıştı.
Truss’ın İngiltere Merkez Bankası’nın enflasyon hedefini eleştirmesine vurgu yapan Özkardeşkaya, “Truss’ın (parti liderliği için yapılan anketlerde) anketlerde öne çıkması ileride liderliği kazanırsa para politikasının büyümeye endekslenebileceği, ya da yumuşatılabileceği riskini taşıyor. Sterlin yükselen doların yanı sıra, içerde ekonomik ve siyasi belirsizliğin de yükünü taşıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
İngiliz ekonomisi uzun sürecek bir resesyona doğru ilerliyorArtık sadece piyasa uzmanları ve ekonomistler değil, İngiltere’nin para politikalarının karar mekanizmasının başında olan isimler de ekonomik durgunluğun başladığını kabul ediyor.
İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi’nin (ONS) verilerine göre, ekonomi bu yılın ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 daraldı. Oysa ekonomi yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,8 büyüme kaydetmişti.
ONS verilerine göre, bu yılın haziran ayında GSYH yüzde 1,3 daralma beklentisine karşın yüzde 0,6 olarak kaydedildi.
Uzmanlar, ikinci çeyrekte ekonomideki daralmada artan hayat pahalılığı nedeniyle tüketicilerin harcamalarını kısmasının etkili olduğunu belirtiyor.
İngiltere Merkez Bankası’nın (BoE) tahminlerine göre, ülke ekonomisinin bu yılın son çeyreği itibarıyla resesyona girerek, beş çeyrek boyunca resesyonda kalması öngörülüyor.
Bankanın projeksiyonlarına göre, İngiltere’de enflasyonun bu yılın ekim ayı itibarıyla yüzde 13 seviyesini aşarak zirve seviyesini görmesi bekleniyor.
Muhabir: Gökhan Kurtaran